30 Mayıs 2011 Pazartesi
Emine Ülker Tarhan Söz Sende'de
Emine Ülker Tarhan Söz Sende'de
CHP Ankara Milletvekili adayı Emine Ülker Tarhan, Söz Sende'de Balçiçek İlter'e konuştu
24 Mayıs 2011
Emine Ülker Tarhan Söz Sende'de 2. bölüm
Emine Ülker Tarhan Söz Sende'de 3. bölüm
Emine Ülker Tarhan Söz Sende'de 4. bölüm
25 Mayıs 2011 Çarşamba
24 Mayıs 2011 Salı
Küre TV - Öğle Arası - Emine Ülker Tarhan 2011 seçimini değerlendiriyor
Küre TV - Öğle Arası - Emine Ülker Tarhan 2011 seçimini değerlendiriyor
17. dakikadan itibaren Emine Ülker Tarhan konuşuyor.....
17. dakikadan itibaren Emine Ülker Tarhan konuşuyor.....
Emine Ülker Tarhan: Türkiye'de adalet yok
"Korku yerine özgürlük, eşitlik ve demokrasi getireceğiz"
Samanyolu Haber’de Seçime Doğru programına konuk olan CHP Ankara 1. bölge milletvekili adayı Emine Ülker Tarhan, siyasete girme nedenleri ve seçim çalışmaları hakkında bilgiler verdi."Korku yerine özgürlük, eşitlik ve demokrasi getireceğiz"

Samanyolu Haber’de Seçime Doğru programına konuk olan CHP Ankara 1. bölge milletvekili adayı Emine Ülker Tarhan, siyasete girme nedenleri ve seçim çalışmaları hakkında bilgiler verdi.
Siyasete girmesinde son yıllarda yargıya yapılan saldırılar, HSYK seçimindeki skandallar, yargının yeniden dizayn edilmesi, yeni dizayn edilen HSYK‘da kadın temsil oranının %36’dan %3’e düşmesi gibi nedenlerin etkili olduğunu söyleyen Tarhan; “Referandum sürecinde yarı bağımlı darbe anayasasının, yürütmeye tam bağlı bir hale dönüşeceğine inandığımız için çok mücadele ettik. Başbakan bizi teröristlikle suçladı. Maalesef önlemeye çalıştığımız adımlar gün be gün atılıyor.
YARSAV üyeleri kılıçtan geçirildi, dosyaları elinden alındı, liyakat sahibi üyelerimiz darmadağın edildi. HSYK seçimleri sürecindeki manipülasyonu, bugün, referandum sürecinde hükümete destek veren Demokrat Yargı bile ifade ediyor; “Adalet Bakanı listesinde bir hayvan aday olsa, yine oy veririz” söylemlerini yeni yeni duyuyoruz. Yargı yürütmenin yedeği yapılmıştır.
Seçim süreci manipüle edilmiş, üyelere vaatler verilmiştir. Türk yargı tarihine kara bir leke olarak geçmiştir. Yargı süreci ağır bir kadrolaşma içindedir ve yakıcı bir kırbaç olarak kullanılmıştır. Deniz Feneri gibi, mütedeyyin vatandaşlarımızın 44 milyon Euro parasını iç eden bir organizasyonunun, izi sürülememiştir” ifadelerini kullandı.
Kemal Kılıçdaroğlu ile ilkelerinin uyuştuğunu belirten Tarhan; “İnsana dair projeler yapan, insani sorunlarınıza ortak olan bir lider. İlkeler ile hareket edip, Mustafa Kemal‘in izini takip ettim ve bu yapıyı CHP saflarında buldum” dedi.
Sosyal devletin derinleştirilerek hukuk devletinin güçlendirilmesini amaçladıklarını belirten Tarhan; “Halkla iletişim kurabilmeyi, onlara dokunabilmeyi önemsiyorum. Milyar dolarlık projeler yerine insana dair projeler sunuyoruz ve halkın büyük bir ilgisi ile karşılanıyoruz. Benim tahminlerime göre CHP her üç kişiden birinin oyunu alacak” şeklinde konuştu.
“Yargıçlar tutuklama kararını kılı kırk yararak vermelidir” diyen Tarhan; “Siz insanları rövanş alırcasına, kaleye bayrak dikercesine, sadece majestelerinin önünde eğilmedi, biat etmedi diye Silivri’ye gönderemezsiniz. Bunu yapmaya hakkınız yok, ima etmeye dahi hakkınız yok” dedi ve Türkiye’nin acilen adalete ihtiyacı olduğunu ifade etti.
“Türkiye’ye karma demokrasiden, tek adam rejimine geçişi reva gördüler” diyen Tarhan; “Darbe anayasasıyla hesaplaşalım diye Türkiye’yi daha da geriye götürmek isterseniz ve bunu da yargı üzerinden yapmaya çalışırsanız, Türkiye’yi hiç iyi olmayacak noktalara taşırsınız. Bu ülkede basılmayan kitapları toplayan düşünce polisleri kol gezmemeli. ‘Diktatörlük rejiminin taşları döşeniyor’ dediğimizde bu günlere işaret ediyorduk. CHP olarak gerçek demokrasi vaat ediyoruz. Korku yerine özgürlük, eşitlik ve demokrasi düzleminde bir anayasa yazmak istiyoruz ve bunu yaparken bütün iletişim kanallarını açık tutarak, geniş katılım sağlayacağız” ifadelerini kullandı.
19 Mayıs 2011 Perşembe
YARGI KAMÇI GİBİ KULLANILIYOR
Emine ÜlkerTarhan'ın 08.05.2011 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde çıkan röportajı
‘Yargı kamçı gibi kullanılıyor’
CHP Ankara milletvekili adaylarından eski YARSAV Başkanı Emine Ülker Tarhan, “yargının kuşatılması, birilerini terbiye etmek için kamçı gibi kullanılması ve ses çıkarma olanağının gün gün kısıtlanması üzerine” aktif siyasete girme kararı almış. HSYK’deki kadın temsilinin bir yılda yüzde 36’dan yüzde 3’ün altına indiğine dikkat çekerken “kadın yargıçların kürsülerden uzaklaştırılmak istendiğini” vurguluyor. 12 Eylül darbesi sırasında 16 yaşında olduğunu ve babasının evlerindeki kitapları yaktığını anlatan Tarhan; darbecilerden hesap sorulabileceğine inanmıyor, “özgürlük illüzyonları satıldığını” düşünüyor.
TÜREY KÖSE
ANKARA - 23 yıldır yargıçlık yapan Emine Ülker Tarhan, politikacı kimliğine geçmekte biraz sıkıntı çekiyor. Öyle ki; bir televizyon programında üzerindeki “CHP” yazısı görünmesin diye önündeki aile sigortası broşürünün arkasını çevirivermiş farkında olmadan. Özel yaşamıyla ilgili sorular karşısında, bunlar “teşhir gibi” geldiğinden eli ayağı dolanıyor. Ankara Hukuk Fakültesi mezunu, evli ve iki çocuk sahibi olduğunu, “Tehdit ve Hakaret Suçları” adlı bir kitabı olduğunu anlatıyor. Tarsuslu olduğunu söylerken, hemen ekliyor: “Ama Ankara’yı çok seviyorum. Yahya Kemal’in tersine, ben her yerden Ankara’ya dönüşü özlerim. Bu kentteki entelektüel derinliği, düşünme yeteneğini, kentin sokaklarında, ağaçlarında Mustafa Kemal’in izleri olmasını seviyorum.” Kendini “kitap kurdu” olarak tanımlayan Tarhan; en sevdiği yazarlar olarak Eduardo Galeano, Borges, Sait Faik ve Orhan Pamuk’un adlarını anıyor. CHP’nin “yeni” yüzlerinden Tarhan, sorularımıza şu yanıtları verdi:
‘Son bir yılda çok şey değişti’
- Neden aktif siyasete karar verdiniz? Kemal Bey mi sizi davet etti?
- İrade birliği sağlandı. Bir yıl önce siyaset fikrim olmayabilirdi ama son bir yılda çok şey değişti. Yargı bir kuşatma altındaydı, anayasa değişikliklerinin tuzaklarla dolu olduğunu görmüştük. “Yetmez ama evet”çiler abarttığımızı düşünüyordu. Ama bugün Hrant Dink’in katillerini, öldürülmesine zemin hazırlayanları teşhir edenler cezaevindeler. Yargının tam anlamıyla kuşatılması ve ses çıkarma olanağının gün gün kısıtlanması üzerine çözüm yerinin siyaset sahnesi olduğunu düşündüm. HSYK’de kadın temsilinin bir yılda yüzde 36’dan yüzde 3’ün altına inmesi, kadına bakış açılarını ortaya koyması açısından son derece rahatsız ediciydi. Kadına yönelik şiddet de bizi yöneten zihniyetle ilgili. Kadınlara üç çocuk doğursun, kadın-erkek eşit değildir, diyen bir zihniyet bizi yönetiyor. Kadını çocuk doğurmakla görevli sayan, süs gibi gören anlayış; HSYK’de kadın sayısını düşüren zihniyettir. Bu, kadın yargıçlara da bir mesajdır. Siz yönetici olamayacaksınız demektir. Kadın yargıçları kürsülerden soğutmak, uzaklaştırmak amaçlanıyor.
‘Hukuksuz dinleme’
- Der Spiegel dergisine verdiğiniz röportajda “Kendimi 1984 romanının kahramanlarından biri gibi hissediyorum” diyorsunuz. Herhalde dinlendiğinizi düşünüyorsunuz, şikâyetçi oldunuz mu?
- 1984, belki benzetmeydi, metafordu. Ama yargıçlar artık odalarında arkadaşlarıyla sohbet edemiyorlar, bir gün sonra bir internet sitesinde samimiyetle söyledikleri sözlerle karşılaşma olanağı var. Maalesef bu hukuksuz dinlemeleri siyasetçiler meydanlarda kullandılar. YARSAV dinleniyordu, benim telefonumun da dinlendiğini düşünüyorum. Cep telefonuma, telefonunuz klonlanmıştır mesajı geldi. Ama bunlarla uğraşmadım. Şikâyet etmenin bir zaman kaybı olduğunu düşündüm, kurumlara da güvenimiz kalmadı halk olarak. Kurumlar kuşatıldı. O yüzden de bir şikâyet başvurusunda bulunmak kendimi güvencede hissetmemi sağlamayacaktı.
‘HERKES İÇİN CHP ÇOK ÖNEMLİ’
- “Yeni CHP” size ne ifade ediyor?
“Yeni CHP” derken, elbette cumhuriyeti kuran M. Kemal’in partisi CHP’nin kurucu felsefe ile bağlantılı bir yenileşmeye ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum. Ama şimdi “Herkes için CHP” söylemi var, bu önemli. Daha geniş kitlelere söylemlerini aktarabilen bir parti amaçlanıyor. Salt demokratik, laik, sosyal hukuk devleti söylemi değil; sosyal hukuk devleti söyleminin de yeniden hatırlanması ve yer verilmesinin yenileşmeye işaret ettiğini düşünüyorum.
Kamplaşma körüklendi
- Yargıdaki kutuplaşma nasıl bu boyutlara ulaştı?
- Kamplaşma körüklendi. Yargıyı birilerini terbiye etmek için yakıcı bir kamçı gibi kullanmayla hiç karşılaşmamıştık. YÖK gibi kendilerinden olmayan kurumlar önce lanetlenirken, tamamen ele geçirdiklerinde hiç söz etmemeleri ilginçtir. Yargının halk nezdinde saygınlığını azaltmak için her gün saldırıldı. Belli mezhebin yargıçlarıdır bile dendi. Yargı YARSAV önderliğinde direndi. Belli bir zihniyetin egemenliğine girmemek için, kimsenin yargıcı olmamak için direndik.
12 Eylül’de babam kitaplarımızı yaktı
- 12 Eylül darbesini nasıl yaşadınız?
- Darbe olduğunda Tarsus’ta 16 yaşında bir lise öğrencisiydim. Klasiklerden 9 Işık’a, Kapital’e kadar elime ne geçtiyse okurdum. Babam kendince sakıncalı gördüğü bazı kitapları yaktı. Koliler dolusu kitap. Orada hayatınızın bir bölümü yok oluyor. O zaman kızmıştım babama, ama 16 yaşındaki çocukların işkence tezgâhlarında yaşadıklarını görünce şimdi onu anlıyorum.
- Darbecilerin yargılanabileceğine inanıyor musunuz?
- Keşke yargılansalar, ama inanmıyorum. Bu bir illüzyondur. Özgürlük illüzyonları satıyorlar. Bu düzenleme ile gerçekten yargılanmalarını olanaklı görmüyorum.
Rüyalarımdaki anayasa
- Siz nasıl bir anayasa istiyorsunuz?
- Benim rüyam olan anayasa; kısa, öz, demokratik hukuk devletini sosyal devletle birleştiren, temel hak ve özgürlüklerin alabildiğine genişletildiği bir anayasa. Başkanlık sisteminin bizi bölünmeye götüreceğine ilişkin ciddi endişeler var. Ancak ben AKP’nin tek başına anayasa yapma çoğunluğuna ulaşacağını sanmıyorum.
Deniz Feneri kapatıldı
- Seçim sürecinde ve sonrasında Ergenekon davası çok tartışılacak gibi görünüyor...
- Bir çuval var, onun içine belki derin devletin uzantısı olan kişiler atılmış, fırsattan istifade bütün aydınlar, ses çıkaranlar, dokunanın yanacağı odaklara, cemaatlere dokunanlar da o çuvalın içine atılıp yakılmaya çalışılmıştır. Özel yetkili mahkemeler toplu imha aracı olarak kullanılıyor. Deniz Feneri dosyasının üzeri kapatıldı. Ama Ergenekon’la ilgili herkes her şeyi biliyor, konuşuyor, bazı yandaşlar bir sonraki tutuklamaları biliyor, işaret ediyor. Sadece yandaş basın özgür. AKP kendisini, yandaş basınını, yargısını, bürokrasisini koruma altına aldı.
- Bazı Ergenekon ve KCK tutuklularının da adaylığı söz konusu. Bu kişiler seçilirlerse, parlamentoya gelebilecekler mi?
Bazı tutukluların salt milletvekili adayı olmaları onları dokunulmaz kılmayacak, ancak tutuklama koşulları konusunda yeni bir değerlendirme yaparsa yargıç -Tuncel olayında olduğu gibi- yeni bir değerlendirme olabilir.
17 Mayıs 2011 Salı
Tarhan: “Bu davalar neden açılmıyor?”
16 Mayıs 2011 - Pazartesi

Ankara 1. Bölge Milletvekili Adayı Emine Ülker Tarhan’ın, “Günlük Siyasi /Hukuksal Gelişmeler ve Açılmayan Davalar” konusundaki basın açıklaması:
Değerli basın mensupları,
Ülkemiz bugünlerde sıkı tezatlar yaşıyor.
Birileri halkın parasıyla, adının verileceğini umduğu bir kanalla −ki muhtemelen kanalın her bir başına bir deniz feneri de yerleştirilecektir− iki denizi birleştirmekten, aynı havayı paylaşmaktan hoşlanmadığı insanları yerleştirmek amacıyla şehirler kurmaktan bahsederek arazi spekülatörlerinin, paralarını nereye koyacaklarını bilemeyen ağaların ve oğullarının iştahını kabartırken ülkemizin küçük ama temiz hedefleri olan insanlarının yaşadığı asgari 1.700.000 mütevazı evde gündem çok farklı. Üniversite sınavı!!…
Yakın bir tarihte, Ankara’nın uzak ilçelerinden birinde karşılaştığım bir anne yanıma geldi ve bana şöyle dedi. “Oğlumu ben ev temizleyerek büyüttüm, yediğimizden kestim, çok zor koşullarda dersaneye gönderdim, yıl boyunca çalıştı, sınava girdi, başardığını düşünüp umutlanıyordu ama şimdi çocuk aklını yitirmek üzere. Emeklerim boşa gitti diyor. Çünkü herhalde sadece yandaş dersanelere gidenler bu sınavı kazanacakmış! Peki biz, biz ne olacağız? Bizim amerika’da çocuklarımızı okutacak dostlarımız yok.”
Takipsizlik kararı verildi YGS’deki şifre skandalına biliyorsunuz. Arkadaşlar, bu olay toplumda toplu bir güvensizlik, endişe ve kurumların güvenilirliğinde ciddi aşınma yaratmıştır. Ve biz cumhuriyet halk partisi olarak bundan, yurttaşlarımızın bu endişesinden, güvensizliğinden, huzursuzluk ve aldatılmışlık duygusundan üzüntü duyuyoruz. Ancak toplumsal bilgilendirme yükümlülüğümüzü yerine getirmeyi de bir görev saymaktayız.
Sayın basın mensupları, ceza soruşturması herşeyden önce bir bütündür. Bu soruşturmada da iddia olunan eylem ygs sınavında cevap anahtarında şifreleme vardır ve bu şifre el altından birilerine verilmiştir. Bu biçimdeki eylemin suç teşkil ettiği kuşkusuzdur. Takipsizlik kararında cevap anahtarında bir şifrenin varlığının saptandığı belirtilmektedir. Yani iddianın bir kısmı doğrulanmıştır. O halde bu noktada, soruşturma makamına düşen iş, soruşturmayı derinleştirmek, varlığı saptanan bu şifrenin ileri sürüldüğü şekilde birilerine sınavdan önce verilip verilmediğine ilişkin kanıtları toplamak, bunu kimin yahut kimlerin yaptığını ortaya çıkarmaktır. Bunu yapabilmek için tüm dış etkenlerden soyutlanmış, sağlıklı bir kanıt toplama ve değerlendirme süreci yaşanması, tüm emarelerin araştırılması, konuyla ilgili bilgisi olabilecek kişi ve kurumların bilgilerine başvurulması, olağan ve soruşturma sürecinde saptanacak şüphelilerin ifadelerinin alınması, ondan sonra oturup tüm bu malzemeyi harmanlayarak hukuki bir değerlendirme yapılması gerekir.
Oysa somut olayda, fiil ve faillere ulaşma konusunda yukarıda sıraladığım biçimde bir çaba gösterilmeden, yetersiz ve zanna dayalı bilirkişi raporu mesnet gösterilerek 26 günde alelacele takipsizlik kararı verilmiştir. Üstelik kurumun en üst yetkilisi hakkında görevi kötüye kullanmaktan, kimileri hakkında da görevi ihmal nedeniyle soruşturma izni istenirken, bu kişilerin sorumluluğu sadece bu olayın meydana gelmesinde kayıtsızlık göstermeleri olarak açıklanmıştır. Bu çok açık bir çelişki ve aynı zamanda soruşturmanın bütünlüğünün de ihlalidir.
Arkadaşlar, görevi kötüye kullanma ve ihmal suçlarının kurucu unsurları kamu zararı, haksız menfaat ve/veya kişi mağduriyetidir. Bunlardan hiçbiri somut olarak yoksa bu suçlar da yoktur. Takipsizlik kararında şifre var, kopya yok, o halde suç da, faili de yok denildiğine göre, ortada ne menfaat ne mağduriyet, ne de haksız kazanç söz konusu olmamalıdır. Hal böyle olunca da, o zaman, haklarında soruşturma izni istenen bu kişiler bakımından ihmal veya kötüye kullanma suçunun da oluşması da mümkün olmamalıdır ve soruşturma izni istenmesine de gerek yoktur. Ama soruşturma izni istendiğine göre o halde haksız menfaat, kamu zararı veya kişi mağduriyeti olasılığı söz konusudur ki o zaman şifrenin varlığı da saptanmışken, şifrenin birilerine verildiği konusunda ciddi ve henüz tümüyle giderilmemiş bir kuşkunun söz konusu olması gerekir ve soruşturma derinleştirilmelidir.
Böyle bir durumda, yani birilerine şifrenin servis edildiği sabit olsa bile bu suçun gerçek faillerine ulaşamamanız mümkündür. O zaman dersiniz ki, suç vardır ancak asli faillerini, yani şifreyi vereni de kullananı da tespit edemedim. Ya da bu işi yaptıklarından kuşkulandığınız kişiler hakkında dava açar yahut dava açılması için girişimde bulunursunuz. Soruşturmayı yürütenler bu basit matematiği bilmezler mi? Bilmeleri gerekir. O zaman kamuoyu adına soruyorum, neden soruşturma derinleştirilmeden, bütünlüğü de ihlal edilmek suretiyle ortada suç yoktur ama birileri görevini kötüye kullanmış, ihmal etmiş biçiminde çelişkili bir takipsizlik kararı verilmiştir? Değerli basın mensupları, hukuk adamları, freud’un deyişiyle, “bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun” anlayışıyla görev yapmak durumundadırlar. Verilen her karar belki herkesi değil ama mutlaka hukuk ve adalet duygusunu tatmin etmelidir. Ancak bu takipsizlik kararının buna hizmet ettiğini söylemek mümkün değildir.
Bu takipsizlik kararı, sınavdan önce sanal ortamda mod/medyan tıklanmasındaki patlamaya ilişkin dile getirilen kuşkuları gidermiş midir? .
Bu sınavda en az ilk 1.000’e giren öğrenciler bakımından hangi dershaneler ön plana çıkmıştır?
Bu dershanelerin dereceye girmiş öğrencileri sınavdan bir akşam önce bu dershanelere çağırılmış mıdır? Neden?
Her şeyde kişilerin nerede olduğunu, nereye gittiğini belirleyen yani teknik tabirle hts kaydı isteyen savcılık, bu konuda bu araştırmayı yapmış mıdır?
Bu karar, bazı dersanelerde öğrencilere sorulara değil, sadece yanıtların dizilişine ve dizgisine odaklanmalarına ilişkin öğütler verildiğine dair yaygın söylentiyi araştırmış, tatmin edici bir karşılık vermiş midir?
Bu takipsizlik kararı, utangaç bir edayla saptandığı anlaşılan şifrenin varlığına rağmen bu şifrenin bir şeye hizmet etmesi gerektiğine ilişkin olağan kuşkuyu tatmin edici biçimde yanıtlamış mıdır?
Yoksa bu soruşturmayı yürütenler, bu olayın siyasal faturası kendilerine kesilecek birilerinin, sürecin en başında, koro halinde ve neredeyse birbirinden kopya çeker gibi söyledikleri “tatmin olduk” söyleminden, ama sona doğru yine koro halinde “sürecin iyi yönetilemediği” biçiminde dillendirdikleri ve “ilahlar galiba kurban arıyor” yolunda da tercüme edilebilecek beyanlarından bir biçimde etkilenmişler ve bu birilerinin beklentilerine uygun bir sonuca varmak zorunluluğu mu hissetmişlerdir?
Değerli basın mensupları, artık ülkemizde hukukun üstünlüğü değil “üstünlerin ve ayrıcalıklıların, hem suçlu, hem güçlülerin tatmin hukuku” işliyor!.. Statüko diye diye kendi statükolarını yaratanlar beni yolda çeviren yoksul anneye ve çocuğuna ne cevap vermeyi düşünüyorlar? Bu skandalın doğrudan mağduru olan gençlerimizin şiddet içermeyen itirazlarını yasadışı örgüt faaliyeti olarak nitelendirenler, kardeşi kardeşe düşürmenin planlarını yapanlar, artık bu gençlerimizin karşısına yandaşı 5-10 bin kişiyi ellerine bu takipsizlik kararından birer örnek vererek meydanlara çıkarabilirler.
Değerli arkadaşlar, başta da söyledim, inancım odur ki, ülkemiz insanının birilerinin hissedemeyeceği türden yalın, mütevazi, insani bazı istekleri var. Onlar, çocuklarının, çocuklarımızın karnı tok, sırtı pek olsun, iyi eğitim görsünler, ülkelerine yararlı olsunlar, en önemlisi çocuklarımız hakettikleri neyse onu alsın isterler, fazlasını değil. Sadece kocaman, harç, kum, çimento ve demirden ibaret, insansız projeler, büyük paralar ve rant alanları değildir onları mutlu kılan… Hiçbirinin çocuklarını Amerikalarda okutacak zengin dostları yoktur ve bunun eksikliğini de duymazlar. Bize iç huzurunu yaşatan herkese eşit davranılması, yani adalettir. Adaletsizliğin, hakkını alamamanın cinayetten farkı yoktur ve en büyük suç budur.
İşte biz halkımızla birlikte bu endişeyi taşıyoruz. Bugün geriye doğru, KPSS skandalından da geriye doğru gidilmesi ve TUS, Hakimlik Sınavı, Kaymakamlık Sınavı gibi ÖSYM’nin dahli olan tüm sınavların mercek altına alınması gerektiğini düşünüyoruz. KPSS’ye ilişkin davanın da açılamayan davalar kategorisine gireceğinden endişeliyiz. O dosyada özellikle KPSS’den başka alanlardaki sınavları da sorgulatacak bilgi ve bulgular var mıdır? Varsa bu bilgi ve bulgulardan YGS soruşturmasında yararlanılması düşünülmüş müdür? Yoksa KPSS konusundaki dava da açılamayacak ya da her nedense o da deniz feneri soruşturması gibi ötelenecektir?
Özellikle kamuoyunun bu konulardaki toplumsal merakının köreltilmeye çalışıldığını, başka alanlara dikkat çekilerek, bu konuların unutturulmaya çalışıldığını düşünüyoruz. Yargı yolsuzlukların, usulsüzlüklerin üstünü örten bir örtü, ya da bunları temizlemekte kullanılan bir mekanizma olmamalıdır.
Ülkemiz bir türlü açılamayan yahut üzeri kapatılan ya da açılan ama onca mağduriyete rağmen bir türlü sonuçlanmayan davaların, soruşturmaların ülkesi haline geldi, değerli basın mensupları…
Açılamayan davalar kategorisine başka neler giriyor? Bir dosya daha açalım ve içine bir bakalım:
Ankara Büyükşehir Belediyesi hesaplarından ankaraspor anonim Şirketi hesabına mevzuata aykırı olarak 6.000.000 TL aktarıldığı, daha sonra da bu hesaptan profesyonel bir futbolcuya dernekler yasası hükümlerine aykırı olarak 100.000 TL. Ödeme yapıldığına ilişkin olarak yapılan şikayet üzerine işlem yapılması gerekirken, içişleri bakanlığı dilekçeyi valiliğe iletmiş. Valilik ise her nedense şikayet edilen büyükşehir belediye başkanlığının görüşünün bildirilmesini istemiş. Belediye Başkanı ise kendisi hakkındaki şikayet ile ilgili müfettiş görevlendirmiş. Müfettiş eylem hakkında işlem yapılmasına gerek bulunmadığı sonucuna varmış. Valilik de aynı kararı verip içişleri bakanlığına göndermiştir. Ve İçişleri Bakanı da şikayetin işleme konulmaması yolunda bir karar vererek savcılığa göndermiştir. Şikayetçinin bu karara itiraz etmesi üzerine Danıştay 1. Dairesi “Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığına bağlı müfettişin raporu dayanak alınarak İçişleri Bakanlığınca verilen işleme koymama kararı yerinde görülmemiştir.” diyerek ayrıca, eylemin somut, kişi ve olayın belirli, iddiaların da ciddi bulgulara dayanması nedeniyle yetkili merci olan içişleri bakanlığı tarafından ön inceleme emri verilmesi, bu emre dayalı olarak ön inceleme raporu düzenlenmesi, bu raporu değerlendiren içişleri bakanlığınca soruşturma izni verilip verilmeyeceğine ilişkin karar tesis edilmesi, verilecek kararın türüne göre gerekli yazılı bildirimlerin yapılması, tesis edilen karara karşı itiraz edilmesi durumunda yazılı bildirimlere ilişkin günlü ve imzalı bildirim alındıları ile itiraz dilekçelerinin de eklenerek daireye gönderilmesini istemiş ve şikayetin işleme konulmamasına ilişkin kararı kaldırmıştır. Dosyayı içişleri bakanlığına göndermiş, kararın bir örneğini de C. Başsavcılığına göndermiştir. Karar tarihi 25.5.2010’ dur. Kararın üzerinden 1 yıl geçmiş olduğuna göre, şimdi soru sormak zamanı:
İçişleri Bakanlığı neden konuyu şikayet edilen merci olan Ankara Büyükşehir Belediyesine tevdi etmiş, peki, bugüne kadar mahkemece ciddi bulgulara dayandığı kabul edilen şikayete ilişkin olarak Ankara Büyükşehir Belediye Başkanının yasaya aykırı bu tasarrufu hakkında ne tür işlemler yapılmıştır?.
Dosyaya ilişkin gelişmeleri kamuoyunun ve ankara halkının öğrenmeye ve hesap sormaya hakkı var. Danıştay kararının gereği yerine getirilmiş midir? Yoksa bu konunun da üzeri kapatılacak mıdır? İşlem yapmaya yetkili içişleri bakanına soruyoruz ve en kısa zamanda yanıt vermesini bekliyoruz.
Bir türlü açılamayan bir başka dava daha:
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve ekibinin İETT Genel Müdürlüğüne aitken İstanbul Büyükşehir Belediyesine devredilen Şişli İlçesi, 304 pafta, 1947 ada, 6, 7, 52 ve78 parsel sayılı ve kağıthane|ilçesi, 8744 ada, 14 parsel sayılı 46.241 metrekare yüzölçümlü levent garajı olarak bilinen taşınmazlar, 21.3.2007 tarihinde gerçekleştirilen ihale ile Sama Dubai İstanbul Gayrimenkul Anonim Şirketine 980.000.000 TL bedelle satıldığı halde, 15 gün içinde ihale bedeli, vergi ve harçların adı geçen şirket tarafından ödenmemesine rağmen, geçen zaman içinde 2886 sayılı yasanın 57 nci maddesine göre 7.979.572,50 TL tutarındaki geçici teminatı gelir kaydetmemek ve ihaleyi iptal etmemek suretiyle belediyeyi zarara uğratmak eylemine ilişkin olarak ilgililer hakkında soruşturma izni verilmesine dair bir karar var. Danıştay 1. Dairesinin 5.1.2011 tarihli kararına göre 21.3.2007 tarihinde gerçekleşen arsa satış ihalesi 10.4.2007 tarihinde onaylanmış ve karar 15.5.2007 tarihinde alıcı şirkete tebliğ edilmiştir. 2886 sayılı devlet ihale yasasının 57. Maddesine göre, 31. Madde uyarınca onaylanan ihale kararının veya maliye bakanlığı vizesinin gerektiği hallerde vizenin yapıldığının bildirildiği günden itibaren 15 gün içinde geçici teminatın kesin teminata çevrilerek noterlikçe onaylanmış sözleşme idareye verilmek zorundadır. Oysa somut olayda, ihalenin tarafı olan firmanın 15 gün içinde sözleşme yapılmaması nedeniyle yatırmış olduğu 7.979.572 TL. Tutarındaki geçici teminatın kesin teminata dönüştürülüp, nakde çevrilerek belediyeye gelir kaydedilmesi gerekirken, bu yapılmayarak yasaya aykırı olarak ihale süreci beklemeye alınmış ve belediye zarara uğratılmıştır. Dolayısıyla da şirkete haksız kazanç sağlanmıştır. İlgililere isnat edilen eylem haklarında soruşturma yapılmasını gerektirecek niteliktedir. Peki bu haksız kazançtan yapılması gerekeni yapmayan birileri de nemalanmış mıdır? Kimler ülkemizin arazilerini parsel parsel satarken, dubai şeyhlerine üste de para vermeyi uygun bulmuştur. Bu dosya halen İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında bekletilmektedir. Soruşturmanın bir an önce tamamlanmasını ve yargı kararı ile belediyenin zarara uğratıldığı yolundaki saptamanın karşılık görmesini bekliyoruz!
Konumuz açılamayan ya da üzeri kapatılan davalar…. Sayın basın mensupları, ve devamı gelecek….
9 Mayıs 2011 Pazartesi
EMİNE ÜLKER TARHAN’DAN…
(CHP Ankara 1.Bölge Milletvekili Adayı)
KADINLA ERKEĞİN EŞİT OLMADIĞINA İNANANLAR,
FARKLI DÜŞÜNENE SAYGI DUYMAYANLAR,
HALKIN UMUT KAPISI YARGIYI KENDİNE BAĞLAYANLAR,
“ÜNİVERSİTE BİTİREN İŞ BULMAK ZORUNDA DEĞİL”
DİYE BİZİMLE ALAY EDENLER,
DİYE BİZİMLE ALAY EDENLER,
YATAĞA AÇ GİREN ÇOCUKLARI GÖRMEYENLER,
ONURLU HALKIMIZI SADAKAYA MUHTAÇ KILANLAR,
ZEHİRLİ KÖMÜRLERİ İLE HEM OY, HEM RANT SAĞLAYANLAR,
BASILMAMIŞ KİTAPLARI ATEŞE VERENLER,
DERDİMİZİ DEĞİL, TELEFONLARIMIZI DİNLEYENLER,
YANDAŞ GİRİŞ SINAVLARI İLE GENÇLERİMİZİN GELECEĞİNİ KARARTANLAR,
KARDEŞİ KARDEŞE DÜŞÜRMEK İÇİN 5-10 BİN KİŞİLİK HESAPLARA GİRİŞENLER,
HALKI DEĞİL, KENDİNİ ZENGİNLEŞTİRENLER, KADINLARI DEĞİL,
KENDİNİ KORUYANLAR,
KENDİNİ KORUYANLAR,
AÇILI(M)RKEN, ÜLKEMİZİ ACIYLA DOLDURANLAR,
YOKTAN VAREDİLMİŞ ANKARA’YI BOŞALTIP, YOKSULLAŞTIRANLAR,
BİZİ GERÇEK ÖZGÜRLÜK YERİNE ÖZGÜRLÜK İLLÜZYONU İLE KANDIRANLAR,
ÜLKEMİZİ DOLMABAHÇE’DEN YÖNETMEYE HEVESLENENLER,
“KARIŞIK” İŞLERDE USTALAŞTILAR…
AMA BİLMELİDİRLER Kİ, DEVRAN DÖNECEK;
ZEHİRLİ RANT KÖMÜRLERİ İLE BİZİ BOĞANLARDAN,
KARDEŞİ KARDEŞE DÜŞÜRENLERDEN,
GENÇLERİN HAYALLERİNİ YIKANLARDAN,
FARKLI DÜŞÜNENİ YAKANLARDAN, YARGIYI YANDAŞI YAPANLARDAN,
ANKARA’YI BAŞKENTTEN, “BOŞKENT”E DÖNÜŞTÜRMEYE ÇALIŞANLARDAN,
HESAP SORULACAKTIR…
HEP BİRLİKTE, DEVRANI DÖNDÜRMEYE,
GÜZEL GÜNLER, GÜNEŞLİ GÜNLER GÖRMEYE VAR MISINIZ?
KORKUSUZ, ÖZGÜR GENÇLER, MUTLU ÇOCUKLAR, HAKÇA BÖLÜŞÜM,
GÜVENLİ GELECEK İÇİN,
VAR MISINIZ?
GÜVENLİ GELECEK İÇİN,
VAR MISINIZ?
İNANIN YALNIZ DEĞİLSİNİZ, BİRLİKTEYİZ,
CHP HERKES İÇİN!
HALKIN İKTİDARINDA;
KORKU DEĞİL, ÖZGÜRLÜK/ EŞİTLİK DÜZLEMİNDE VE UZLAŞMA İLE
HALKIN ANAYASASI YAZILACAK,
HALKIN ANAYASASI YAZILACAK,
AİLE SİGORTASI İLE İHTİYACI OLAN AİLELERE İNCİTMEDEN,
MADDİ DESTEK VERİLECEK,
MADDİ DESTEK VERİLECEK,
YOKSUL ÇOCUKLAR TARİHİ GEÇMİŞ MAKARNA DEĞİL,
ŞEKER YİYEBİLECEK,
ŞEKER YİYEBİLECEK,
YÖK KALDIRILACAK, ÖZERK ÜNİVERSİTELER KURULACAK,
YURT SORUNU KALMAYACAK,
YURT SORUNU KALMAYACAK,
GENÇLİK, GÜÇLÜ, EŞİT, ÖZGÜR, KATILIMCI OLACAK,
HER YIL 800.000 İŞSİZE İSTİHDAM ALANI AÇILACAK,
KOBİLERE SIFIR FAİZLİ KREDİ VE
TEKNOLOJİ DESTEĞİ VERİLECEK,
TEKNOLOJİ DESTEĞİ VERİLECEK,
BASIN ÖZGÜR, YARGI BAĞIMSIZ KILINACAK,
ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELER KALDIRILACAK,
PARASI OLANA DEĞİL, HERKESE KALİTELİ SAĞLIK VE
EĞİTİM HİZMETİ SUNULACAK,
EĞİTİM HİZMETİ SUNULACAK,
SINAVLARIN ÇOCUKLARIMIZI, GENÇLERİMİZİ
ESİR ALMASINA SON VERİLECEK,
ESİR ALMASINA SON VERİLECEK,
ÇOCUKLARIN OYUN HAKKI OLACAK,
KADINA KOCASI YA DA BABASININ DEĞİL,
SOSYAL DEVLETİN GÜVENCESİ SAĞLANACAK,
SOSYAL DEVLETİN GÜVENCESİ SAĞLANACAK,
HERKESE KALİTELİ, UCUZ KONUT, TEMİZ ÇEVRE,
SPOR OLANAĞI SAĞLANACAK,
SPOR OLANAĞI SAĞLANACAK,
DAYATMANIN YERİNE UZLAŞI GELECEK,
KUTUPLAŞMANIN YERİNİ HOŞGÖRÜ ALACAK,
CUMHURİYETİN BAŞKENTİ HAKETTİĞİ SAYGIYI GÖRECEK,
BASINA VE İNTERNETE SANSÜR KALDIRILACAK,
TÜRKİYE’NİN KARAKUTUSU;
TELEKOMÜNİKASYON İLETİŞİM BAŞKANLIĞI DENETLENECEK,
TELEKOMÜNİKASYON İLETİŞİM BAŞKANLIĞI DENETLENECEK,
DENİZİ FENERİYLE BİRLİKTE YUTANLAR ARTIK KAÇAMAYACAK!
CHP HERKES İÇİN….
Kaydol:
Yorumlar (Atom)